Nazım Hikmet Anması – Stockholm
480P IMDb : -
480P

Nazım Hikmet Anması – Stockholm

 Süre: 65 Dakika

 Ülke:  ,

  


1979 yılında Stockholm’da düzenlenen Nazım Hikmet’i Anma Gecesi’ndeki Ruhi Su, Zülfü Livaneli, Tuncel Kurtiz’in performansları Muammer Özer tarafından kaydedilmiş. Sunuculuğu Mazlum Kiper yapıyor. 1980 darbesi sonrası yurtdışı çıkış yasağı konulan Ruhi Su’nun belki de son yurt dışı konseri idi. Daha ünlü olmadan önce o tarihte İsveç’te yaşayan Zülfü Livaneli’yi dinliyor olacaksınız. ve Tuncel Kurtiz...

 2.044İZLENME

 1BEĞEN

 0BEĞENME

Detay


Blog Sitemiz Açıldı. Gitmek için Tıklayın!
Adblock Tespit Edildi! Adblock ile bu partı izleyemezsiniz. Lütfen reklam engelleyici eklentinizi devre dışı bırakınız ve sayfayı yenileyiniz!
0Favori Ekle Sonra İzle
7.3
Toplamda 10 oy verildi.
Sorun Bildir





Yorum Alanı 2 Yorum Yapılmış
  1. avatar
      HAKAN SONOK 2 Temmuz 2023 14:19:17

    Alman yazar Dietrich Gronau (1943 doğumlu) “Mustafa Kemal Atatürk ve Cumhuriyetin Doğuşu” adlı kitabının 248. sayfasında Nazım Hikmet’ten şöyle söz eder: ”Nazım Hikmet Dolmabahçe Sarayındaki Atatürk’ün sofrasına gece yarısı davetini o sıralarda ünlü olan gece kulübü şarkıcısı Nixe Eftalia (Deniz Kızı Eftalya; 1891-1939) olmadığı gerekçesiyle geri çevirmişti…”

    Lord Kinross’un (1904-1976) “Atatürk ; Bir Milletin Yeniden Doğuşu”nun 707. sayfasında Nazım Hikmet’ten şöyle bahsedilir: “Atatürk şairlere karşı saygı duyardı.Öyle ki bir gün Nazım Hikmet’in kendisinden bir şiirini okuması istenince “Ben kabare şarkıcısı değilim” diye horozlanıp masadan / sofradan kalkması bile bu saygıyı zedelemedi. Atatürk kızmadı; sadece üzüldü…Çünkü Nazım Hikmet ile eserleri, sanatı üzerine konuşmayı çok arzulamıştı…”

    Nazım Hikmet, Haziran-Ekim 1948 arasında Bursa Cezaevi’nde “Ferhad ile Şirin” adlı tiyatro oyununu yazmıştı…”Ferhad ile Şirin” ilk kez Ekim 1953’te “Legend of Love-Bir Aşk Masalı” adıyla Moskova Dram Tiyatrosu’nda sahnelendi…Mart 1953’te Sovyetler Birliği’nin,Adolf Hitler’i yenen, diktatörü Stalin ölmüştü…23 Mart 1961 Perşembe günü dünyanın en ünlü baleti Rudolf Nureyev’in de (1938-1993 ; Nureyev 16 Haziran 1961 Cuma günü Paris’te Fransa’dan sığınma hakkı isteyecekti) kadrosunda yer aldığı Saint Petersburg’daki Kirov Balesinde bale olarak sahnelenen Nazım Hikmet’in “Legend of Love-Bir Aşk Masalı”nın müziğini Arif Melikov/f (1933 doğumlu) besteledi ve koreografisiniyse Yury/i Nikolayevich Grigorovich (1927 doğumlu) üstlendi…Nazım Hikmet’in en çok beğenilen oyunlarından biri olan “Ferhad ile Şirin” Türkiye’de ilk defa De Yayınevi tarafından 1965 yılında yayımlanmıştı…

    Nazım Hikmet’in tiyatro oyunu ”Ferhad ile Şirin / Legend of Love- Bir Aşk Masalı” Tuğra Film ile Mos Film tarafından Türkiye-Sovyetler Birliği ortak yapımı olarak beyazperdeye uyarlandı…Yönetmen ve senaryo yazarı Azhdar Ibragimov / Ejder İbrahimof’tu (1919-1993)…Arif Melikov/f’un müziği de filmde kullanılır…Türkiye tarafında yapımcı koltuğunda Sabah Duru ve Yılmaz Duru çifti vardır…

    Ferhad rolünde Faruk Peker, Şirin rolünde Alla Sigalova, Mehmene Banu rolünde Türkan Şoray vardır…Baş rol oyuncuları arasında filmin yapımcılarından biri olan Yılmaz Duru’da bulunmaktadır…

    “Bir Aşk Masalı: Ferhat ile Şirin” Rus ordusunun 130 bin askerle Afganistan’ı işgal etmesinden (24 Aralık 1979) bir ay önce gösterilmeye başlandığı Kasım 1979’da Sovyetler Birliği sinemalarında büyük bir seyirci ilgisi toplar ve kısa zamanda 25 milyon 400 bin seyirciye ulaşır…

    “Bir Aşk Masalı: Ferhat ile Şirin”, Ocak 1976’da Sovyetler Birliği sinemalarında gösterilmeye başlanan ve 29 Mart 1976 Pazartesi gecesi Los Angeles’ta yılın en iyi yabancı filmi Oscar’ını Sovyetler Birliği’ne kazandıran Japon Akira Kurosawa’nın yönettiği “Dersu Uzala”dan (20 milyon 400 bin seyirci) bile daha büyük bir gişe başarısı elde etmiştir…

    Nazım Hikmet Ran hakkında birkaç şey

    ****Sabahattin Ali, Yaşar Kemal, Kemal Tahir, Orhan Kemal, Nazım Hikmet, Aziz Nesin, Fakir Baykurt, İhsan Oktay Anar, Oğuz Atay, Adalet Ağaoğlu, Tezer Özlü Türk edebiyatının Nobel edebiyat ödülünü hak eden yazarlarından birkaçı…

    ******12 Eylül 1980 Faşist Darbesi’nin lideri Kenan Evren ekteki gazete küpüründe görüldüğü gibi “Ne yapayım ben öyle aydını?” diyerek Nazım Hikmet’e laf çakmıştı…Ne yapsaydı Nazım Hikmet , Türkiye’de sosyal adalet ve fırsat eşitliği istediği için, yoksulların sesi olduğu için öldürülen Sabahattin Ali (1907-1948) gibi öldürülmeyi mi bekleseydi? Nazım Hikmet haksız servet edinenlerin, egemenlerin, varlıklıların, Nazi Almanyasına 27 milyon Sovyetler Birliği vatandaşını, 8 milyon Almanı, 7 milyon Yahudiyi, Çingeneleri / Romanları, 6 milyon Polonyalıyı öldürsün diye krom hammaddesi temin ederek milyar dolarlar elde eden zenginlerin sözcüsü , dalkavuğu, yaltakçısı, soytarısı, yağlayıcısı olmadığı için zaten 12 yıldan fazla asılsız suçlamalarla zindanlarda çürütülmüştü… Sabahattin Ali gibi öldürüleceğini anlayınca da Nazım Hikmet (1902-1963) yurt dışına çıkmıştı…

    *****Türkiye’de fırsat eşitliği, sosyal adalet sağlanmasını arzu etmesinin ödülü olarak yaklaşık onüç buçuk yılını çeşitli cezaevlerinde geçiren Nazım Hikmet…Annesi “oğlum affedilsin” diye bir dilekçe hazırladı.Sokak sokak dolaştı kimse imza vermek istemedi.Çok az insan imza verdi.

    *******Ecevit’in ünlü sloganının (“Toprak işleyenin Su kullananın olacak”) esin kaynakları arasından pek çok isim var.Bunlardan birkaç tanesi: Abdi İpekçi,
    Sabahattin Ali, Nazım Hikmet, Orhan Veli Kanık, Aziz Nesin, Yılmaz Güney, Yaşar Kemal, Orhan Kemal, Kemal Tahir, John Steinbeck, Federico Garcia Lorca, Curzio Malaparte, Fidel Castro, Che Guevara, Salvador Allende
    Sabahattin Ali, Türkiyede fırsat eşitliği, hukuk devleti, sosyal adalet, ifade özgürlüğü, ifadeni / düşünceni açıkladığında ya da hükümeti eleştirdiğinde ceza görmeme garantisi, devletin tüm vatandaşlarına eşit mesafede durmasını, olanda çok olmayanda hiç yok düzeninin yıkılmasını, insanların işverenleri ve hükümetleri tarafından sömürülmemesini, İskandinav ülkelerinin vatandaşları hangi haklara sahipse Türk vatandaşının da aynı haklara sahip olmasın, hükümetlerin harcamalarının şeffaf ve denetlenebilir olmasını, hükümetlerin halklarına hesap vermesini talep ediyordu…

    ******Türkiye’de fırsat eşitliği, sosyal adalet sağlanmasını arzu etmesinin ödülü olarak yaklaşık onüç buçuk yılını çeşitli cezaevlerinde geçiren ve aynı & benzer talepleri dile getirdiği için 1948’de öldürülen Sabahattin Ali’nin akıbetine uğrayacağını anlayınca yurt dışına giden Nazım Hikmet’le (1902-1963) ilgili bazı anektodlar şöyle:

    Alman yazar Dietrich Gronau (1943 doğumlu) “Mustafa Kemal Atatürk ve Cumhuriyetin Doğuşu” adlı kitabının 248. sayfasında Nazım Hikmet’ten şöyle söz eder: ”Nazım Hikmet Dolmabahçe Sarayındaki Atatürk’ün sofrasına gece yarısı davetini o sıralarda ünlü olan gece kulübü şarkıcısı Nixe Eftalia (Deniz Kızı Eftalya; 1891-1939) olmadığı gerekçesiyle geri çevirmişti…”

    Lord Kinross’un (1904-1976) “Atatürk ; Bir Milletin Yeniden Doğuşu”nun 707. sayfasında Nazım Hikmet’ten şöyle bahsedilir: “Atatürk şairlere karşı saygı duyardı.Öyle ki bir gün Nazım Hikmet’in kendisinden bir şiirini okuması istenince “Ben kabare şarkıcısı değilim” diye horozlanıp masadan / sofradan kalkması bile bu saygıyı zedelemedi. Atatürk kızmadı; sadece üzüldü…Çünkü Nazım Hikmet ile eserleri, sanatı üzerine konuşmayı çok arzulamıştı…”

    **** Nazım Hikmet’in eserinden uyarlanan ”Ferhad ile Şirin / Legend of Love- Bir Aşk Masalı” adlı sinema filmi, Kasım 1979’da Sovyetler Birliği sinemalarında büyük bir seyirci ilgisi toplar ve kısa zamanda 25 milyon 400 bin seyirciye ulaşmıştı.

    Nazım Hikmet, Haziran-Ekim 1948 arasında Bursa Cezaevi’nde “Ferhad ile Şirin” adlı tiyatro oyununu yazmıştı…”Ferhad ile Şirin” ilk kez Ekim 1953’te “Legend of Love-Bir Aşk Masalı” adıyla Moskova Dram Tiyatrosu’nda sahnelendi…Mart 1953’te Sovyetler Birliği’nin,Adolf Hitler’i yenen, diktatörü Stalin ölmüştü…23 Mart 1961 Perşembe günü dünyanın en ünlü baleti Rudolf Nureyev’in de (1938-1993 ; Nureyev 16 Haziran 1961 Cuma günü Paris’te Fransa’dan sığınma hakkı isteyecekti) kadrosunda yer aldığı Saint Petersburg’daki Kirov Balesinde bale olarak sahnelenen Nazım Hikmet’in “Legend of Love-Bir Aşk Masalı”nın müziğini Arif Melikov/f (1933 doğumlu) besteledi ve koreografisiniyse Yury/i Nikolayevich Grigorovich (1927 doğumlu) üstlendi…Nazım Hikmet’in en çok beğenilen oyunlarından biri olan “Ferhad ile Şirin” Türkiye’de ilk defa De Yayınevi tarafından 1965 yılında yayımlanmıştı…

    Nazım Hikmet’in tiyatro oyunu ”Ferhad ile Şirin / Legend of Love- Bir Aşk Masalı” Tuğra Film ile Mos Film tarafından Türkiye-Sovyetler Birliği ortak yapımı olarak beyazperdeye uyarlandı…Yönetmen ve senaryo yazarı Azhdar Ibragimov / Ejder İbrahimof’tu (1919-1993)…Arif Melikov/f’un müziği de filmde kullanılır…Türkiye tarafında yapımcı koltuğunda Sabah Duru ve Yılmaz Duru çifti vardır…

    Ferhad rolünde Faruk Peker, Şirin rolünde Alla Sigalova, Mehmene Banu rolünde Türkan Şoray vardır…Baş rol oyuncuları arasında filmin yapımcılarından biri olan Yılmaz Duru’da bulunmaktadır…

    “Bir Aşk Masalı: Ferhat ile Şirin” Rus ordusunun 130 bin askerle Afganistan’ı işgal etmesinden (24 Aralık 1979) bir ay önce gösterilmeye başlandığı Kasım 1979’da Sovyetler Birliği sinemalarında büyük bir seyirci ilgisi toplar ve kısa zamanda 25 milyon 400 bin seyirciye ulaşır…

    “Bir Aşk Masalı: Ferhat ile Şirin”, Ocak 1976’da Sovyetler Birliği sinemalarında gösterilmeye başlanan ve 29 Mart 1976 Pazartesi gecesi Los Angeles’ta yılın en iyi yabancı filmi Oscar’ını Sovyetler Birliği’ne kazandıran Japon Akira Kurosawa’nın yönettiği “Dersu Uzala”dan (20 milyon 400 bin seyirci) bile daha büyük bir gişe başarısı elde etmiştir

    *******13 BUÇUK YILINI CEZAEVİNDE GEÇİREN NAZIM HİKMET’İN SUÇLARI NELERDİ?
    HUKUK DEVLETİ TALEP ETTİ…
    DEVLET TÜM HARCAMALARINDA ŞEFFAF OLSUN DEDİ…
    DEVLET YAPTIĞI HARCAMALARLA İLGİLİ OLARAK HER VATANDAŞINA HESAP VERMELİ DEDİ
    VATANDAŞIN DEVLETE VE HÜKÜMETLERE İTİRAZ, PROTESTO, KARŞI ÇIKMA, MUHALİF OLMA HAKKI KUTSALDIR DEDİ…
    HÜKÜMDARIN HAKLARINI VE YETKİLERİNİ SINIRLAYAN 1215 MAGNA CARTA ANLAŞMASI ÇOK ESKİMİŞTİR…HATTA 1948 İNSAN HAKLARI BİLDİRGESİ BİLE ÇOK ESKİMİŞTİR DEDİ…BU ANLAŞMALAR-SÖZLEŞMELER HEMEN ŞİMDİ YENİLENMELİDİR DEDİ…
    DEVLET YOKSULLARI YOKSULLUKTAN KURTARMAKLA MÜKELLEFTİR / YÜKÜMLÜDÜR DEDİ…
    DEVLET HER VATANDAŞINA EŞİT MESAFEDE OLMALIDIR DEDİ…
    DEVLET ZENGİNLERİ SEVDİĞİ KADAR FAKİRLERİ DE SEVMELİDİR DEDİ…
    DEVLET YOKSULLARI SAĞILACAK İNEK GİBİ GÖRMEMELİ DEDİ…
    YOKSULLUK KURUTULMASI GEREKEN BİR BATAKLIKTIR DEDİ…
    DEVLET YOKSULLUKTAN KURTULMAK İSTEYEN HER VATANDAŞINA EŞİT ORANDA TEŞVİKLER SAĞLAMALIDIR DEDİ…
    YOKSULLARDAN VERGİ ALINMAMALIDIR DEDİ…
    HER ÇOCUK YÜKSEK NİTELİKLİ EĞİTİMDEN ÜCRETSİZ YARARLANABİLMELİDİR DEDİ…
    HER ÇOCUK KÖLE İŞÇİ OLARAK ÇALIŞTIRILMAMA TEMEL HAKKINA DOĞUŞTAN SAHİPTİR YA DA SAHİP OLMALIDIR DEDİ…
    BU ÜLKEDE FIRSAT EŞİTLİĞİ, SOSYAL ADALET, NE DÜŞÜNÜYORSAN DÜŞÜNCELERİNİ ÖZGÜRCE İLAN ETME/ AÇIKLAMA HAKKI, DEVLETİN VATANDAŞA İFTİRAYA UĞRAMAMA GÜVENCESİNİ VERMESİNİ İSTİYORUM; 2. ABDÜLHAMİT DEVRİNDE UYGULANAN MUHBİR-İFTİRA-JURNAL- POLİS DEVLETİ DÜZENİ SONSUZA KADAR ORTADAN KAKMALI DEDİ…
    BU ÜLKE 2. ABDÜLHAMİT DÖNEMİNDE AÇIKHAVA CEZAEVİYDİ ARTIK O DÜZEN SONA ERMELİDİR DEDİ…
    HER VATANDAŞ DEVLETİN KULU KÖLESİ DEĞİL ÖZGÜR BİREYİDİR DEDİ…
    HER VATANDAŞA BEDAVA OLARAK YÜKSEK NİTELİKLİ EĞİTİM GÖRME İMKANI DEVLET TARAFINDAN TEMİN EDİLMELİDİR-VERİLMELİDİR DEDİ…
    HER VATANDAŞA BEDAVA OLARAK YÜKSEK NİTELİKLİ SAĞLIK HİZMETİ ALMA HAKKI DEVLET TARAFINDAN TEMİN EDİLMELİDİR-VERİLMELİDİR DEDİ…
    ÖZGÜR DÜNYADAKİ TÜM İNSAN HAKLARINI TÜRKİYE’DE DE İSTİYORUM DEDİ…
    HER VATANDAŞ SUÇLU OLDUĞUNA İLİŞKİN KESİN KANITLAR-GÜVENİLİR BELGELER YOKSA-BULUNMUYORSA MASUMDUR DEDİ…
    DOSTUM-ARKADAŞIM-YOLDAŞIM SABAHATTİN ALİ GİBİ ÖLDÜRÜLMEYİ İSTEMİYORUM DEDİ…
    BANA GELİP AYDINLANMAK İSTİYORUM ÖNERDİĞİNİZ KİTAPLAR NELERDİR DİYEN TÜM ASKER VE SİVİLLERE ÇEŞİTLİ KİTAPLAR TAVSİYE ETTİYSEM BU SUÇ DEĞİLDİR DEDİ…
    SÖMÜRÜ DÜZENİ 1918 İSPANYOL GRİBİ GİBİ KENDİLİĞİNDEN ORTADAN KALKMAYACAĞINDAN BU SÖMÜRÜ DÜZENİNE SON VERİLMESİ DEVLET POLİTİKASI OLMALIDIR DEDİ…
    KRAL, HÜKÜMDAR, PADİŞAH, TEK ADAM, SULTAN, ŞAH, İMPARATOR, KAISER, TYRAN, DİKTATÖR , FÜHRER, ARİSTOKRASİ, SEÇKİN SINIF, EZEN EZİLEN DÜZENİ İSTEMİYORUM DEDİ…BUNLARI İSTEMEMEK HER VATANDAŞIN DOĞAL HAKKIDIR DEDİ…
    DÜŞÜNEN İNSANLARA ZARARLI FİKİRLER ÜŞÜŞMEZ AKSİNE DÜŞÜNEN İNSANLAR ZARARLI FİKİRLERDEN UZAKLAŞIR DEDİ…
    TÜM DOGMALARI % 100 İSTİSNASIZ REDDEDİYORUM DEDİ…
    KADINLARI ÇOK AMA ÇOK SEVİYORUM KADINLARA KARŞI AŞIRI ZAAFIM VAR DEDİ
    KADINLARIN BİR ARAYA GELMEK İSTEMEDİKLERİ ERKEKLERİ REDDETME HAKKINA TÜM ERKEKLER SAYGI DUYMALIDIR DEDİ…
    ÇOCUK YAŞTAKİ KIZLARIN AİLELERİ TARAFINDAN ZORLA EVLENDİRİLMESİ FAŞİZMİN TÜRLERİNDEN BİRİDİR DEDİ…
    DİNLENMEK, TATİL YAPMAK HER ÇALIŞAN VATANDAŞIN, EMEKÇİNİN EN TEMEL HAKLARINDAN BİRİDİR DEDİ…
    POLONYA KÖKENLİ ATALARIMIN DA OLMASI KESİNLİKLE BİR SUÇ DEĞİLDİR DEDİ…
    KOMÜNİST YA DA SOSYALİST FİKİRLERİ SAVUNMAK SUÇ DEĞİLDİR DEDİ…
    FAŞİST OLMAYANLAR, DİKTATÖRLÜK İSTEMEYENLER 1000 AYRI PARTİYE BÖLÜNDÜĞÜNDEN ALMANYADA HİTLER, İTALYADA MUSSOLİNİ, İSPANYADA FRANCO ÜLKEYİ ELE GEÇİRDİ…FAŞİST OLMAYANLAR, DİKTATÖRLÜK İSTEMEYENLER BİRBİRLERİNE KARŞI KAN DAVASI YÜRÜTMEMELİ AKSİNE BİRLİKTE HAREKET ETMELİ DEDİ…

    *******”Kim bilir… Masalınızın kahramanı, başka bir hikayede figüran olmaya gitmiştir belki de…” Nazım Hikmet Ran

  2. avatar
      HAKAN SONOK 4 Temmuz 2023 23:50:39

    Zülfü Livaneli Alevileri, Aleviliği şöyle anlatmıştı

    HAKAN SONOK

    “Küçük yaşlardan itibaren önce sezgiyle, sonra akılla, bilgiyle ve mantıkla Alevi felsefesini kendime çok yakın bulmuştum. Çünkü izm’ler arasında, beni en çok anlatan kavram olduğuna inandığım ‘hümanizm’, bu inancın temelini oluşturuyor ve yüzyıllar boyunca ezilmiş, iftiraya uğramış olmaları içimde Alevilere karşı derin bir sevgiye ve dayanışma duygusuna yol açıyordu.
    Bu konuda yerli ve yabancı yayınları okudukça ilgim daha da arttı. Osmanlı fetihlerine imza atan Yemiçeri ortalarının Pir Hacı Bektaş değil miydi?
    Bektaşi-Aleviliğin kurucusu Hacı Bektaş Ahmed-i Yesevi’nin talebesi değil miydi? Anadolu’nun ve Rumeli’nin Türkleştirilmesinde bu inanca bağlı ‘kolonizatör Dervişler’ büyük rol oynamamış mıydı?
    Osmanlı’nın kuruluşunda bu inancın önemli bir rolü yok muydu? O zaman niye Yavuz Sultan Selim’den sonra imparatorluğun Araplaşma dönemi başlamış ve Anadolu Alevileri katledilmişti? Bu soruya basitçe, İran tehdidinden dolayı cevabı verilebilir. Şii İran Şahı’nın, Anadolu’daki Alevileri kullanarak Osmanlı’ya bir tehdit oluşturduğu söylenebilir.
    Ama burada da garip bir durum var.
    Yavuz’la savaşan İran Şahı İsmail, Hatayi mahlasıyla (bugün de türkülerini dinlediğiniz) şu şiirleri yazıyordu:
    Ezel bahar olmayınca
    Kırmızı gül açmaz imiş
    Kırmızı gül açmayınca
    Sefil bülbül ötmez imiş
    Şiir şöyle bitiyordu:
    Dost dosttan ayrılmayınca Dost kıymetin bilmez imiş
    Şah İsmail’in bugün yazılmış gibi duran temiz bir Anadolu Türkçesine karşılık, Osmanlı Sultanı Yavuz Selim’in şiiri şöyleydi:
    merdüm-i dîdeme bilmem
    ne füsûn etti felek
    eşkimi kıldı füzûn giryemi hûn etti felek
    şîrler pençe-i kahrımda olurken lerzân
    bir gözleri âhûya zebûn etti felek
    İkisi de çok güzel şiir ama bir hangisi Türkçe’ye daha yakın?
    İran Şahı’nınki değil mi?
    Yani İran Şahı Türkçe, Osmanlı Sultanı ise Farsça kelimelerle şiir yazıyor. Sadece bu örnek bile, ulus-devlet çağından sonra yetişmiş olan bizlerin, tarihi bu gözle anlayamayacağımızı göstermiyor mu?
    Karl Marx “Fatih ülkeler, fethettikleri ülkelerin kültürlerinin etkisi altına girerler” der.
    Bence Osmanlı İmparatorluğu’nda olup biten bir parça bu sözle açıklanabilir.
    Arap yarımadası fethedildikten sonra Arap etkisi artmış, gözden düşen Aleviler ise kıyımlara uğratılmış, dağlara kaçmak zorunda bırakılmış ve haklarında binbir iftira üretilerek ‘İslam dışı, ahlaksız’ bir topluluk olarak tanıtılmaya çalışılmıştı.
    Bugün skandal yaratan açıklamalar aslında birer gaf değil, yüzyılların kafalara yerleştirdiği bu iftiraların tortularıdır.
    Bugün bazı Müslümanlar ‘Kızılbaş’ kelimesini ensest anlamında kullanarak büyük bir günah işlemektedirler.
    Çünkü Kızılbaş, 15. Yüzyıl’da Şeyh Haydar tarafından, kendi yolunu izleyenlere önerilen bir 12 dilimli kırmızı bir serpuştur. 12 dilim de 12 İmam’ı temsil etmektedir. Bu serpuşu başlarına takanlara, Osmanlı deyimiyle Alici Türkmenlere Kızılbaş denilmiştir.
    Princeton Konferansı metnine giriş olarak yazdığım bu satırlara bazı bilgiler daha eklememe izin veriniz. Son günlerde televizyonlarda Alevilik konusunda birçok tartışmaya rastlıyorum. 2010 yılında bu konuda hala kulaktan dolma bilgilerle konuşulması açıkçası üzüyor beni. En iyi niyetli olanlar bile Alevilerin Hz. Ali’yi, Hz. Muhammet’ten üstün tuttukları gibi yanlış kanılara sürüklenebiliyorlar.
    Alevilerin yüzyıllardır ‘Medet Allah, Ya Muhammed, ya Ali’ demeleri bile bu yanlış inancı silmeye yetmiyor.
    Gelin büyük Alevi ozanlarından Teslim Abdal’ın bir deyişine göz atalım isterseniz.
    Sen hak peygambersin şeksiz gümansız
    Sana uymayanlar dimsiz imansız
    Teslim Abdal neyler dünyayı sensiz
    Adı güzel, kendi güzel Muhammed.
    (Geçenlerde din ağırlıklı bir radyo bu dizeleri Yunus’a malediyordu. Doğru değildir.)
    Alevi kültür geleneği o kadar güçlüdür ki arabesk akımlar bu topluluklar arasında yaygınlaşmamıştır. Kültürlerinin en önemli ögelerinden biri olan bağlamayla kendi deyişlerini, nefeslerini icra ederler. Hacı Bektaş-ı Veli’nin ‘İncinsen de incitme!’ öğüdüne uyarlar.”
    ALEVİLER NEDEN İFTİRAYA UĞRADI?
    Alevi toplulukları üzerinde her yüzyılda baskılar uygulanmış, kitle halinde öldürülmüşlerdir. Kadın erkek eşitliğine inanmaları, kadınlarını peçe altında saklamamaları da çeşitli iftiralarla karşılaşmalarına neden olmuştur. Oysa Alevi ahlakının temel ilkesi; eline, diline, beline sahip olmaktır.
    Anadolu Aleviliği’nin kurucusu olarak Hacı Bektaş gösterilir. Her yıl Ağustos ayında 500 bin kişinin anmaya gittiği bu bilge adamı anlatan efsaneler, onun Anadolu’ya bir güvercin kılığında geldiğini anlatır. Burada hem Şaman inancındaki kutsal kuş motifine hem de barış temasına gönderme yapılmaktadır.
    Efsanedeki barış vurgusu, kuşku götürmeyecek kadar açıktır. Çünkü güvercin kılığındaki Hacı Bektaş, bugün kendi adını taşıyan kasabanın üstüne geldiğinde, yerdeki bir kadın “üstlerinden bir er geçtiği”ni söyler. Bunun üzerine şahin kılığına giren Kara Donlu Can Baba adlı kişi güvercinin peşine düşer. Güvercin silkinerek insan olur ve şahini boğazından kavrar.
    Şahin, “İnsan insana zulmeder mi?” diye sorar. Hacı Bektaş’ın ona verdiği cevap, efsanenin amacını açıklar niteliktedir.
    Der ki: “Ben Anadolu’ya gelirken, bulabildiğim en masum yaratığın kılığına girdim. Güvercinden daha masumunu bulsaydım o kılığa girerdim.”
    Dostluk, komşuluk temaları…
    Aleviler’in yarattığı güçlü edebiyat içinde yer alan bütün efsaneler, şiirler ve özlü sözler, barış, masumiyet, dostluk, şiddet karşıtlığı, komşuluk, eşitlik, sevgi temalarını işlemektedir.
    Şimdi kısaca Aleviliğin temel inancına bakalım. Konumuz teoloji olmadığı için, üzerinde çok çalışılmış olan inanç konularına derinlemesine girmeyecek ve sadece özetlemekle yetineceğim. Alevi inanç felsefesinin en önemli ilkesi “oluşum”dur. Tanrı‘nın ilk biçimi, (Budizmde olduğu gibi) insanlar tarafından tasarlanamayacak bir özdeşliğe sahiptir. Tanrı çeşitli evreler geçirmiştir ve (Hegelci mantıkta olduğu gibi) kendine yabancılaşarak evrende, doğa ve insan biçiminde tezahür etmiştir. İnsan olmadan, Tanrı’nın olması mümkün değildir.
    Bu yüzden insan, Tanrı’nın bir yaratısı, Tanrı’nın yeryüzündeki belirtisi ve dolayısıyla Tanrı’nın kendisidir. Ademin yeryüzüne sürülüşü bir cezadan çok terfi anlamı taşır, çünkü dünyada bir bedene sahip olmuştur. Alevi araştırmacısı Anton Josef Dierl bunu şöyle yorumlamaktadır:
    “Düşünen insanda Tanrı, bu evrendeki kendi bilincine varır. Bu nedenle insan, daha doğrusu kamil insan yeryüzündeki gerçek Tanrı’dır.
    Kamil insan, sıradan insanların uyması gereken kuralları belirleme hakkına sahiptir. İnsan, ruhsal varlığı ile meleklerden daha aşağı bir kademededir.
    Ama bu ruhsal varlık, çok değerli olan insan bedeniyle birleşince bir melekten daha yüksek düşünme kapasitesine sahip olabilir. Bu yeteneğe ulaşmış olan insanlar kamil insan mertebesine yükselir. Bütün bu nedenlerle insan bedeni, cinsellik ve sanat Aleviliğin mutlak olarak olumladığı değerlerdir.”
    Genç Abdal şiirinde diyor ki:
    “Tanrı’yı sevenler Tanrı ile beraberdir, onlar Tanrı’nın içindedir, onlar tanrıdır.”
    Bu tip düşüncelerin, Ortodoks İslam sayılan Sünni mezhebi üyelerini çok kızdırdığı kolayca anlaşılabilir.
    Bu düşünceleri taşıyan şair Nesimi, 1714’de Halep’te derisi yüzülerek öldürülmüştür.
    Alevi toplulukları üzerinde her yüzyılda çok büyük baskılar uygulanmış, kitle halinde öldürülmüşlerdir. Kadın erkek eşitliğine inanmaları, kadınlarını çarşaf ve peçe altında saklamamaları da çeşitli iftiralarla karşılaşmalarına neden olmuştur. Anadolu’daki Sünni Müslümanlar Aleviler’i ahlaksızlıkla, ensest ilişkilerle suçlamışlar ve bu söylentiler Alevilik karşıtı bir propagandanın aracı olarak kullanmışlardır. Oysa Alevi ahlakının temel ilkesi; “eline, diline, beline sahip olmak”tır.
    Bu ilkeler elle yapılacak hırsızlık, dövme gibi kötülüklerden uzak durma, dille hakaret edip yalan söylememe ve cinsel olarak tecavüzde bulanmama anlamına gelir. Aslında bu üç kural da Aleviliğin kökleri hakkında bilgi vermektedir bizlere. Prof. Irene Melikoff bu üç kuralı eski Mani dinine bağlar.
    Ağzın, elin ve kalbin mühürleri vardır, Mani inancında. 8. Yüzyıl’da Mani dinine sahip Uygur metinleri bu kuralı “üç damga” olarak adlandırıyor.
    Orhun yazıtlarında şöyle deniliyor:
    “Bugüne kadar etle beslenen halk , bundan böyle pirinçle beslenecek; öldürmenin kınandığı ülke, iyilik öğütlenen ülke olacak.”
    ALEVİLER, ÇAĞDAŞ YAŞAMI DESTEKLEDİ
    Aleviler Kurtuluş Savaşını’da Cumhuriyeti de destekledi. Anadolu’da bir direniş hareketi öğütleyen Mustafa Kemal Atatürk, Hacı Bektaş’a vekalet eden manevi liderden destek aldı. Cumhuriyet döneminde Aleviler, laikliğin, Atatürk reformlarının, kadın haklarının, çağdaş yaşam biçiminin ve daha sonra da sosyal demokrat hareketlerin yanında yer aldı
    ALEVİLERİN toplu ibadetlerine ‘cem ayini’ denilmektedir. Bu törenlerde insanlar birbirlerinin yüzlerini görecek biçimde, daireler oluşturarak otururlar. Camide namaz kılan Müslümanların birbirinin arkasına sıralanması ve önündekinin sırtını görmesi Alevi anlayışına uygun değildir. Bu yüzden kutsal sayılan kadın ve erkek yüzleri birbirini görebilmelidir. Cem töreni dini lider ‘dede’ tarafından yönetilir. Dedeler genellikle saz çalarlar. Saz Türklerin Orta Asya’dan getirdikleri ‘kopuz’ denilen çalgının gelişmiş biçimidir. Uzun saplı bir telli enstrümandır. Bu çalgı eşliğinde eski ozanların şiirleri seslendirilir, Muhammed’e, Ali’ye ve 12 İmam’a dua edilir, topluma öğütler verilir. Törenin belli bir bölümünde kadın ve erkekler birlikte ‘semah’ denilen dansı yaparlar. Bu dans, turna kuşunun hareketlerini andırması bakımından ilginçtir. Alevilikteki ruhun göçü ve başka bedene girmesi ‘reenkarnasyon’ inancına göre bu ruhları taşıyan kuş, turnadır. Turna bir çeşit kutsal kuştur. Çünkü en yükseklerde uçar ve ruh göçünün taşıyıcılığını yapar. Turna Semahı da bunu anlatan bir rakstır. Cem törenlerinden bazılarında ben de bulundum. Özellikle Doğu Anadolu’daki Keşiş Dağları doruklarında, modern dünyayla pek az ilişkisi olan karlarla kaplı Hınzoru köyündeki cem töreni, geçmiş yüzyıllardan bu yana pek az değişiklik göstermiş olabilir. Cemin en ilginç bölümlerinden birisi ‘özünü dara çekmek’ (kendini dar ağacına asmak) olarak adlandırılan öz eleştiri töreniydi. Suç işlemiş bir kişi toplumun önüne çıkarak bu suçunu itiraf ediyor ve sonra dede tarafından kendisine bir ceza veriliyordu. Kiliselerdeki günah çıkarmayı hatırlatan bu gelenek, her bireyin kendi kendisiyle hesaplaşması sonucunu doğuruyordu. Verilen cezalar genellikle toplum yararına yiyecek temini gibi cezalardı. Daha önce de belirttiğim gibi insan öldürme ve cinsel suçlar kesinlikle bağışlanmıyor o kişi toplum dışı olarak ilan ediliyordu. Cemin bir başka bölümünde birbiriyle çözemedikleri sorunları olanlar, bu sorunları dedenin ve toplumun önüne taşıyorlardı. Birbirleri aleyhinde yaptıkları şikayetler, köyün tanıklığı ve dedenin kararıyla çözümleniyordu. Alevi inancının en önemli kurumlarından birisi “müsahip” geleneğidir. İki insan birbirinin müsahibi olunca, ölene kadar bir çok yükümlülükler üstlenir. Müsahip kurumu insanlar arasındaki arkadaşlığı pekiştiren ve toplumda dayanışmayı artıran bir işleve sahiptir. Fransa Bilimsel Araştırmalar Merkezi’nden antropolog Altan Gökalp, bu kurumu Fransız İhtilali’nden Saint Juste’ün oluşturduğu mahalle dayanışması fikrine benzetmektedir. Anadolu Aleviliği Ali ve onun soyundan gelenleri kutsal sayar. Bu yüzden çoğu zaman İran’daki Ali taraftarı Şii’lerle karıştırılırlar. Oysa Alevilik, Şiilik’ten çok farklı bir şeydir. İran’daki Şii yönetiminin katı din kurallarına sahip olduğunu ve camilerde namaz kılmak gibi dini ibadete çok bağlı bulunduğunu, kadınların kapalı gezdiğini ve alkol kullanmanın yasak edildiğini biliyoruz. Oysa daha önce de belirttiğimiz gibi Alevilerde bunların hiçbiri yoktur. Aleviler öncelikle kutsal kitap Kuran’ın bugünkü biçimine inanmazlar. Onlara göre, içinde çokça Ali’den bahsedilen gerçek Kuran yazılmamış, daha sonra da üçüncü halife Osman tarafından yazılan Kuran ise Muhammet ve Ali düşmanlarının istedikleri gibi manipüle edilmiş, bir çok yeri değiştirilmiştir.
    13 Yüzyıl’daki mucize
    Bu anlayışların neden merkezi Osmanlı idaresi tarafından hoş görülemediği kolayca anlaşılabilir. Çünkü Osmanlı sultanları, çok geniş bir alana yayılan imparatorluğu yönetebilmek için katı din kuralları olan ve bir nevi İslam Ortodoksluğu sayılan Sünni mezhebini tercih etmişlerdir. 13. Yüzyıl sonunda imparatorluğu kuran Sultan Osman ve Orhan’ın Alevi-Bektaşi inancına yakınlığı ve Yeniçeri Ordusu’nun Hacı Bektaş’a bağlı olması bu gerçeği değiştirmemiştir. Özellikle 16. Yüzyıl başlarında İran’da yönetimi ele alan Türk asıllı Şah İsmail’in Anadolu Alevileri arasında çok sayıda taraftar toplaması, padişah Yavuz Sultan Selim’i çok rahatsız etti ve İran-Osmanlı savaşı öncesinde Anadolu’da çok büyük bir Alevi katliamı yaşandı. Hayatta kalanlar dağlara çekilip, saklanarak ibadet ve yaşamlarını sürdürmek zorunda kaldılar. Bu savaşı Osmanlıların kazanması da Alevi inancının bir yönetim biçimi haline gelmesini engelledi. Yüzyıllarca baskı altında kalan Alevi-Bektaşi anlayışı, 20. Yüzyıl başlarında Jön Türk hareketinin kendilerine ilgi duymasıyla tekrar gün ışığına çıktı. Ve Anadolu’da bir direniş hareketi öğütleyen Atatürk, Hacı Bektaş’a vekalet eden manevi liderden destek aldı. Cumhuriyet döneminde Aleviler, laikliğin , Atatürk reformlarının, kadın haklarının, çağdaş yaşam biçiminin ve sonra da sosyal demokrat hareketlerin yanında yer aldılar. Mevlana’yı, Hacı Bektaş’ı, öğrenciler aracılığıyla Anadolu’yu çok etkilemiş olan Ahmed-i Yesevi’yi, Tapduk Emre’yi, Şeyh Edbali’şi, Ahi Evran’ı düşünün. Biz 13. Yüzyıl’da bir mucize yaşadık. Ne yazık ki bu mucize 21. Yüzyıl Türkiyesi’ni yeteri kadar aydınlatmıyor. Çünkü gözlerimizi kapatıyoruz

Film izle başlıklarını araştırmaya devam ediyorsanız; sitemiz üzerinde yer almakta olan, çeşitli kategorilerden faydalanabilir ve dilediğiniz türde yapımı kaliteli bir şekilde izlemeye devam edebilirsiniz. Özellikle de film izle hd başlıklarından faydalanmaya devam ediyorsanız; izleyeceğinizi film kategorilerinin, bütün bilgileri sıralamaya devam edecektir. Bu sayede, günün yorgunluğunu atan ve keyifli vakit geçirme şansı elde etmeyi başaran insanlar; sitede yer almakta olan birçok farklı yapımın yorumlarını inceleme şansı da elde edebilmişlerdir. Filmi izle seçenekleri, sitemiz üzerinde oldukça fazladır. Sitede yer almakta olan kullanıcıların, arama butonundan Hd film izle başlıklarla araştırmanın ardından; herhangi bir ücret ödemenize gerek kalmadan, farklı konularda ve tarzlarda filmleri incelemeniz mümkün olacaktır. Üstelik, istediğiniz filmi izleyebilmek için; isteğinize bağlı olarak üyelik yaptırmanızda mümkün olacaktır. Bununla beraber, film izlediğiniz esnada; herhangi bir kesinti ya da donma durumun yaşanmayacağından da emin olabilirsiniz. Ayrıca, filmlerin üzerinde; yaş sınırları ile ilgili de bilgilendirme yapılacaktır. Aynı zamanda, izleyeceğinizi filmlere; alt yazılı ya da dublajlı olarak görüntüleme şansı elde etmeniz de mümkün olacaktır. Siz de altyazılı film izle bünyesinde rahatça film izleyebileceksiniz.


Sitemizdeki tüm video içerikleri, çeşitli video servislerinden eklenmektedir. Video hak sahipleri kaldırılması istenen içerik ile ilgili olarak İLETİŞİM bölümünden yazmaları halinde en fazla 3 gün içerisinde içerik kaldırılacaktır. İLETİŞİM, sitemap, film izle, üçüncü sinema, takipçi satın al, film izle, Asya dizi izle, Kore dizi izle, asya dizileri, casino siteleri, deneme bonusu veren siteler, bonus veren siteler