19 Ocak 2022
2.659 Okunma
Yönetmen Kataloğu'nun ilk bölümünde, sinemanın arıza yönetmeni Lars von Trier ele alınıyor.
Sinemanın arıza yönetmeni Lars von Trier, her daim tartışmalar yaratan, şiddeti ve cinselliği en net şekliyle gözler önüne seren, yıllar geçmesine rağmen hala konuşulmaya devam eden filmlere imza attı. Avrupa üçlemesindeki farklı sinemasıyla dikkatleri üzerine çekmeyi başarmıştı fakat asıl olarak 1995’de Cannes Film Festivali’nde “yeni bir akım başlatıyoruz” diyerek elindeki Dogma 95 manifestosu kağıtlarını havaya fırlatıp ortadan kaybolmasıyla sansasyonlar yaratacak filmlere imza atan çılgın bir yönetmen olacağına dair fitili ateşlemişti. O günden bu yana Dogma 95 olgusunu her ne kadar manifestosunun kurallarına hiçbir zaman tam olarak bağlı kalamasa da filmlerinde hep kullandı. Kimilerince deli, kimilerince sapık olarak nitelendirildi, dahiyane diyenler de oldu, kadın düşmanı diyenler de, ırkçı diyenler de…
Cannes’da “Hitler’i anlıyorum” demesi ve bunun üzerine festivalden kovulması, üzerinde “Persona non grata / İstenmeyen adam” yazılı bir tişörtle Berlin Film Festivali’ne katılması tartışmaları tekrar alevlendirdi. Trier’in ilgi çekmeye çalışarak filmini pazarlamak istediğini iddia edenler kadar buna ihtiyacı olmadığını, çılgın kişiliği gereği gayet doğal davrandığını savunanlar da oldu. Kimileri çok sevdi, kimileri nefret etti ama bir şekilde “Trier sineması” tüm sinefillerin üzerine tartışmaktan keyif aldığı bir filmografi oldu.
Kimi eleştirmenler onu bir şeyler anlattığı kisvesi altına gizlenerek anlamsız filmler yapan bir sahtekâr olmakla suçlarken kimi eleştirmenler de onun Danimarka sinemasına altın çağını yaşatan bir dahi olduğunu savunmuştur.
Ekspresyonist bakışıyla modern çağın sayılı özgün yönetmenlerinden biri olan ve kendisine son derece güvenen bir sanatçı olan Lars von Trier daha kariyerinin ilk dönemlerinde bile “Bir film, ayakkabıya kaçmış bir çakıl taşı gibi olmalıdır” diyerek vizyonunu belli etmişti.
İnsanları rahatsız eden tabuların incelenmesini hastalıklı bir zihnin belirtisi değil, sağlıklı bir düşünüşün sonucu olarak görüyordu. Bu yüzden onun sinemasında tercih ettiği temalar hep en karanlık konuları içeriyordu; sadizm ve mazoşizm, çocuk tacizi, otopsi sahneleri, toplu intiharlar, oyulan gözler, doğaüstü bir arınma sahnesinde İsa gibi göğe yükselen bir Nazi subayı, dejenerasyon ve çürümüşlük, seri katiller, hastalıklar, ihanetler, insana cinnet geçirten olaylar, aşırılıklar, aptallıklar, idamlar, sisteme çomak sokan düşünceler ve daha pek çok konu…
Lars von Trier’in çekim süreçlerinde neredeyse hastalık derecesine ulaşmış olan kontrolü kendi elinde tutma saplantılarının yanı sıra çalışacağı oyuncularla yaptığı anlaşmalar da diğer yönetmenler gibi değildi. İnsanların rol yapmasını değil, olayları yaşamasını isteyen; çünkü rol yapan bir oyuncunun asla olayları gerçekten yaşayan bir insan kadar sahici görünmeyeceğini savunan Trier, filmlerinde rol yapan oyuncular istemeyen ve her zaman gerçek duygular yaşayan gerçek insanlara yer vermeyi amaçlayan biriydi.
Lars von Trier’in Türkçe altyazısı bulunan tüm filmlerini aşağıdaki linkten izleyebilirsiniz.